Hiçlikten anca hiç doğar.
Varlık hiç bir zaman yokluk değildi.
Var hep vardı. Biz de hep var idik.
Ve varlığın özü aşk idi.
Başı sonu olmayan, içerde ve dışarda ne varsa hep o olan, çift kutuplu bir çekirdekten fışkıran bir öz idi bu aşk.
Aşk kelimesinin kökü aşaka veya ışk, adeta bir DNA gibi sarmal olmuş sarmaşık demek.
sarmAŞIK.
Bakınız o bile aşık.
Sonra varoluş döndü dolaştı geldi insanda mühürlendi. O mühür ki damgalı, ayrı bir "ben" olarak var etti insanı.
Aşktan ayrıldı insan. Hasret ateşinde kavrulmaya başladı. Pişen kaynağına kavuştu. Aşkı buldu, aşk oldu. Pişemeyen pişene kadar yerinde sayar oldu.
Varoluş, kaynağından kopanların kaynağına dönüş süreci oldu.
Aşk bu süreçte sır oldu. O her ayrı "ben"in kalbinin tam merkezine saklandı.
Aşkı dışarıda arayanlar içlerindeki hakiki aşktan uzak kaldılar.
Süreç acılı oldu.
Kalbindeki aşk merkezine bağlanmış iki bedenin kavuşması ise hayat deneyiminin en güzel noktası oldu.
O Fuad ki ondan fışkırır bütün özler.
Allah hakerenler aşkına. Hu diyelim huuuuuuuuu...