7 yıldır blogum var. ne garip geliyor şimdi. 7 koca yıl. nasıl geçti? ne yaptık? ne olduk?
elbet çok şey yaşadım herkes gibi. belki herkesten biraz daha fazla. bedeni biraz hor kullandım, dipsomanik nöbetlerim oldu. ama şimdi bakınca zırt diye geçip gitmiş olduğunu görüyorum. hala bedendeyim, sınırlı bir benlik bilincinde, o sınırlı benliğin öğrendiği dilde düşünüp yazıyorum. ama hız buysa şayet, yarın öbür gün bu maddi varoluşun sınırlaması kalkıp gidiverecek. hazır mıyım? hazır mıyız?
bizler, insan olarak bizler, saf bilinç partikülleri olarak hep vardık ve hep var olmaya devam edeceğiz ama bu isimlerimiz yok olacak. umarım gerçek isimlerimiz vardır; sonsuzlukta kullanageldiğimiz, buraya doğunca unuttuğumuz ve öldükten sonra hatırlayacağımız. umarım ruhsal ailelerimiz vardır. melek orduları gibi. umarım ölünce o klasikleşmiş ışığı görmek ve oraya doğru yükselmek deneyimi vardır. umarım bizi o tarafta teskin edecek, öldüğümüzü farketmemizi sağlayacak rehber varlıklarımız ve bizden önce ölmüş yakınlarımız vardır. nasıl imgeliyorum onları biliyor musunuz? sanki o ışık partikülleri bizimle iletişime geçtikleri zaman o etrafına parlaklık saçan ışık topunda birden bir yüz oluşuyor, mesela daha önce ölmüş bir yakınımızsa onun yüzü oluşuyor ve bizimle o yüzle iletişim kuruyorlar. ya da teozofide şeffaf/eterik beden denilen formda, fizik bedenin birebir kopyası ama ışıktan... bu şekilde imgelemeyi seviyorum. böyle değilse ve hatta hiç böyle şeyler yoksa zaten ben de olmayacağım için sorun yok. ama varsa ve benim imgelediğim şekildeyse o tarafta kendimi kendime kanıtlayıp mutlu olacakmışım gibi geliyor. ne kadar egosantrik ve aciz bir varlığım.
2010'un ilk blogu da böyle samimimtrak oldu artık böyle kabul ediverin.